Sokak hayvanlarının yaşadığı zorlukları görüyoruz, hissediyoruz. Attığımız her adımda onları da düşünüyoruz.
Dünyanın insanlar kadar can dostlarımıza da ait olduğunu biliyoruz. Her an ihtiyaçları olan bakıma ulaşabilmeleri, sağlıklı beslenebilmeler, rahat bir uyku uyuyabilmeleri için adımlar atıyoruz. En başta otellerimizi ‘Hayvan Dostu Oteller’ olarak düzenliyoruz. Hem misafirlerimiz can dostlarından ayrılmıyor hem de otellerimizin çevresindeki can dostlarımıza sevgi ve şefkat dolu barınma alanları yaratıyoruz.
Dernekler ve barınaklar için etkinlikler düzeliyoruz. Nuh’un Gemisi Yaşam Hakları ve Dayanışma Derneği bu noktada en önemli temasımız. İş, sanat, spor ve siyaset dünyasını bir araya getiriyor ve etkinliklerden gelen tüm geliri can dostlarımızın ihtiyaçları için kullanıyoruz.
Tüm iş süreçlerimizde, kalite odaklı, sistematik ve disipline edilmiş bir yaklaşım sergileyerek, sistemi sürekli gözden geçirerek iyileştirme fırsatları yaratıyoruz.
Dünya’daki Ulusal Yeşil Bina Konseylerinin deneyimi, yeşil binaların yaygınlaşmasını sağlamanın en etkili yollarından birinin bu binalara bir “yeşil etiket” vermek olduğunu ortaya koymuştur. Nasıl yediğimiz yemekler veya satın aldığımız ürünler için bir “eko etiket” söz konusu ise aynı şeyi binalar için de yapmak bu binaların teşviki ve yaygınlaşması anlamında olumlu bir adımdır. Bu etiketler sayesinde bir binanın birtakım standartlar çerçevesinde yeşilliği tescil edilir. Bu standartlar aynı zamanda yeşil bina tasarlamak isteyen mimar ve mühendisler için kılavuz niteliği taşır. Sosyal sorumluluklarını yerine getirdiklerini kamuoyu ile paylaşmak isteyen şirketlere de geçerli bir etiket sağlar.
Yeşil yapılaşmaya yönelmek şirketler için aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi olarak da görülmelidir. Binaların ve yerleşimlerin küresel ısınmaya sebep olan başlıca sera gazı olan CO2 salınımının %40’ından sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en önemlisi yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluklar düştüğünü görürüz.
Bina ve yerleşimlerin çevreye olan etkileri, salgıladıkları CO2 gazıyla da sınırlı değildir. Aynı zamanda su kullanımının yaklaşık %12’si, atıkların %65’i ve elektrik tüketiminin de %71’inden sorumludurlar. Bu rakamların büyüklüğü, binaların ve yerleşimlerin çevreye olan etkilerinin azaltılması için ayni zamanda büyük bir potansiyelin olduğu anlamına gelir. Amerika’da yapılan bir çalışma, “yeşil” veya “çevreci” olarak tabir edilen binaların enerji tüketiminde %24-50, CO2 salınımında %33-39, su tüketiminde %40 ve atıklarda %70’e varan bir düşüş sağlanacağını ortaya koymaktadır.
Sosyal ve çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlanan, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosistemlere duyarlı yapılar inşa etmek geleceğimizi inşa etmektir.